Lydia Rose’un hikayesi
Kaynak: GAPS Stories, Medinform Publishing, İngiltere 2012
Benim adım Lydia Rose, öyle isimlendirilmişim çünkü doğduğumda yüzümde gül renkli şiddetli isilikler varmış. Geçmişim tamamen GAPS’lı. Ben bir GAPS yetişkiniyim ve bir GAPS çocuğuydum. Bir arkadaşım bana, “sen GAPS’ın yürüyen resmisin!” dedi. Gülmeliydim, çünkü bu gerçek. Kitabı okumak, hayatımdaki bir kilidi açmak gibiydi. Sadece bilgiyi almak hayat değiştiriciydi, diyeti uygulamaktan kaynaklanan değişikliklerden bahsetmeme gerek bile yok.
Bir çocukken; kulak enfeksiyonlarım, maya enfeksiyonlarım ve daha önce bahsettiğim isiliklerim vardı. Kollarımda, bacaklarımda ve yüzümde keratoz pilaris ve kuru çatlamış ayaklarım vardı. Ayrıca anksiyetem ve obsesif kompulsif bozukluğum vardı, 3 yaşında obsesif bir şekilde yazıp okuyordum. Her zaman besinlerle ilgili sorunlarım vardı: Yılda en az 10 kere “besin zehirlenmem” olurdu ve çokça kusardım. 5 yaşında, kontrol edilemeyen şeker açlıklarım başladı. Gecenin bir yarısı uyanıp kendimi dondurulmuş keki çözüp yerken ve avuç avuç kahverengi şekerleri mideme indirirken bulurdum. Kaseler dolusu makarna yiyebilirdim ve sonra da kusardım; midem o kadar dolar ve şişerdi ki. Yatağımı ıslatmaya başlamıştım ve güçten düşüren ayak kramplarıyla uyanıyordum.
5 yaşındayken neredeyse bir gecede aşırı derecede fazla kilolu olmuştum ve şeker açlıklarım bana dert olmaya devam etti. Makarnalar, kurabiyeler ve mısır gevreklerini yerdim, yerdim ve yerdim... Her zaman açtım ama hiç doymazdım. Sakardım ve kemiklerimi kırdığımda iyileşmezlerdi, onun yerine etraflarında büyük kistler oluşurdu. Bizde yağsız süt vardı, bu beni deliye çevirirdi ve 6 yaşında ciddi ağaç yemişi alerjileri geliştirdim. Midem her zaman ağrırdı ve yemeklerden sonra nefes almak için uzanıp kaburgalarımın altından ittirmem gerekirdi.
12 yaşında vejetaryen olmaya karar verdim çünkü eti sindiremiyordum. 28 yaşıma kadar vejetaryen kaldım. Lisenin başlarında zamanla 90 kiloya çıktım. Obsesif bir şekilde yazıyordum ve uykusuz olmuştum. Daha önce hiç içmememe rağmen sigara açlığı çekmeye başladım ve uyuşturucuya da başladım. Ayrıca esrar açlığı çektim ve her an onu içmeye başladım. Bulimia’m başladı. Lisedeyken anoreksiya ve bulimia arasında gidip geldim. Diller ve sanat konusunda kompulsiftim ve günlerce uyumadan yeni diller öğreniyordum ve sanat projelerini bitiriyordum. Aşırı kompulsiftim ve ihtiyacım olmayan şeyleri çalmaya başlamıştım (Kleptomani). Vejetaryen olmak mideme yardımcı olmadığı için ve daha fazla kilo vermek istediğim için vegan olmaya karar verdim. 45 kilo kadar verdim ve sonra çok fena tosladım: Yürüyemiyordum, hatta okulda konsantre olamıyordum ve intihara meyilli oldum. Adet kanamalarım durdu. Doktorlar bana yüklü miktarda Paxil ve Trazodone verdiler ve bu ilaçlar benim aklımı bulandırdı. Okula bir yıl ara verdim ve sıkı bir şekilde diyet ve egzersize rağmen kilom artmaya devam ediyordu. Her zaman fark ettiğim bir şey şuydu: Kiloyla ilgili olarak vücudum istediğini yapıyordu ve onu durduramıyordum. Ne yersem yiyim ve ne yaparsam yapayım, bir uçtan diğer bir uca sallanıyor gibi hissediyordum. Midem şişmişti ve kafam gürültülü olmuştu. İlaçlarım arttırıldıkça şeker açlıklarım kötüleşti. Uyuma-yeme döngüsünün ortasında sabah 3’de uyanıp kavanoz dolusu reçel ve kaseler dolusu kek yiyordum. 18 yaşında 45 kiloydum ve 19 yaşındayken 106 kiloydum. Beni yatağa götüren migrenlerim her hafta olurdu ve bu migrenler GAPS Diyetine kadar devam etti. Daha fazla uyuşturucu kullanmaya başladım ve özellikle de içki içiyordum. Neredeyse bir gecede baygın bir sarhoş olurdum. Üniversiteye gittim ve hep A’lar aldım, ama dünyam birbirinden kopuyordu. Bir 34 kilo daha kaybettim ve çok az alkol alarak sarhoş olabildiğim için beyin sarsıntıları geçirmeye başladım. Kendimi kesmeye başladım. Hatırlayabildiğim kadarıyla kendimi tokatlayıp çimdikliyordum ve kendimi cildimi kesmeye zorunlu hissediyorum. Nöbetler geçirmeye başladım. Kopuyordum. Tüm anksiyetemle, DEB haplarını ve anti-depresanlarımı attım ve intihar girişiminde bulundum. Üç hafta hastanede kaldım ve sonra psikiyatrik koğuşa gittim. 40 kiloydum ve yemeyi reddediyordum. İntihar girişimimden sonra içki içmem düşüşe geçti. İntihar girişimimden dolayı üniversite beni okuldan attı. Bulimia ile birlikte birkaç sene daha içmeye devam ettim, 27 kilo daha alıp verdim ve iki okuldan daha atıldım. Yoğun açlığım vardı ve kompulsif olarak alkol ve yiyecek çalardım. Sonunda bir gün bir sokakta uyandım ve tedaviye ihtiyacım olduğuna karar verdim. Tedaviye gittim ve tüm grup için olan meyve suyundan litreler dolusu içtiğim için ve burnuma şeker çektiğim için neredeyse tedaviden de atılıyordum. Evet, doğru duydunuz. Şekere o kadar çok ihityacım vardı ki, onu burnumdan çekiyordum. Ondan avuçlar dolusu yemek yeterli görünmüyordu! Diyet Kola’ya bağımlı oldum ve günde 24 tane içiyordum. Tekrar kilo kaybettim ve bu yüzden 45 kilo civarındaydım. Bulimia’m şiddetlendi ama o güne kadar içmeyi bıraktım ve ayık kaldım. Bir yıl kadar ayık kaldıktan sonra, neredeyse bir gecede kilo almaya başladım. Bir ayda 18 kg aldım. Altı ay içinde 90 kg’a ulaştım. Biraz sakalım çıktı ve adet kanamalarım yine durdu. Şeker açlıklarım kötüleşti ve doktora gittiğimde yardım etmediler ama bana daha fazla Prozac ve anti-anksiyete hapları, Concerta, Metformin, Spironolactone ve doğum kontrol hapları verdiler. Biraz araştırma yaptım ve PCOS (polikistik over sendromu) hastalığım olduğunu öğrendim. Overlerimin ultrasonuna, glikoz tolerans testine baktım ve şeker hastalığının başlangıcında olduğum ortaya çıktı. Dişlerim çürümeye başladı. Daha fazla dolgu, kaplama ve diş çekimine ihtiyaç duydum. Sıklıkla başım dönüyordu ve uyuyamıyordum. Tekrar kendimi kesmeye ve intihara meyilli olmaya başladım. Kendimi tekrar psikiyatri koğuşunda buldum. O noktada yiyecekleri sindiremediğimi hatırlıyorum; havuçları yerdim ve turuncuya dönerdim. 17 gün boyunca kabız kaldım. Doktorlara söylediğimi hatırlıyorum ve onlar bundan rahatsız oldular ve bana laksatif üstüne laksatif verdiler ve hiçbiri işe yaramadı. Beni röntgene gönderdiler ve tamamen kaka ile dolu olduğumu gördüler. O anda zar zor konuşabiliyordum ve beni EKT (elektrokonvalsif terapi) ile tehdit ettiler. Sonunda bana en iğrenç ve tiksindirici mega dozda bir laksatif verdiler ve iki gün boyunca tuvaletteydim. Korkunçtu, ama ondan sonra bir şeyler ortadan kalktı ve ben tekrar nefes alabildiğimi hissediyordum. Bana tekrar bir anti-depresan ve başka bir anti-anksiyete ilacı verdiler ve tahliye ettiler. İki ayda 18 kg kaybettim.
Çok ağır depresyondaydım. Konuşamadığım zamanlar oluyordu ve ileri derecede sosyal anksiyetem vardı. Hiçbir şeyi doğru dürüst götüremiyordum ama okula dönüp yeni bir işe girebildim. 68 kg civarında kilo aldım ve bir yıldan az bir sürede kilom 118’e çıktı. Yiyecekler beni kaşındırmaya ve tedirgin etmeye devam etti. Göbeğim sürekli olarak ağrıyordu ve bana dokunulamıyordu. Her an şeker açlığı çekiyordum ve gece boyunca çok fazla dondurma yiyordum. Gün boyunca da kaseler dolusu tahıl ve kutular dolusu kraker yiyordum. Bir gün et yemeye başladım ama hala beni iğrendiriyordu ve çok yiyecek sorunum vardı, özellikle de yiyeceklere dokunurken. Bana hastalık bulaştıracaklarını düşündüm. Yiyeceklerin kokuları, hem cildimde hem de boğazımın arkasında kaşıntı yapıyordu. Yiyeceklerle ilgili tuhaf alışkanlıklarım vardı. Bulimia’m kontrol dışıydı ama Ağustos 2007’de kusmam durdu. Mart 2008’de diş doktoruna gittim, dişlerimde çok fazla boşluklar vardı. Çene enfeksiyonum vardı ve bir dişin çekilmesi gerekiyordu. 2005 senesinde zaten iki tanesi çekilmişti; içleri tamamen siyahtı. Çekimlerden sonra, o yıl içinde boğaz enfeksiyonuna yakalandım ve sonra o böbrek enfeksiyonuna ve bakteriyal zatürreeye dönüştü. Çok sayıda antibiyotik kullandım ve sonra pamukçuğa yakalandım. Boğazımda stafilokok enfeksiyonum ve maya enfeksiyonlarım oldu. Anti-mantar ilaçları kullandım ve böbrek enfeksiyonuna yakalandım ve tekrar antibiyotiklere başladım. Tekrar bakteriyal zatürreem oldu, cilt mantarım çıktı ve H1N1’e (grip virüsünün bir alt türü) yakalandım. Yiyecekleri sindiremez oldum ve bayılmaya başladım. Dört kere beyin sarsıntısı geçirdim ve zar zor nefes alabiliyordum. Bir yılda 68 kg verdim. Doktor üstüne doktora gittim ve sonunda Çölyak hastalığı için kan testi yaptırdım. Pozitif çıktı ve ardından bana endoskopi yapıldı. Testlerim, yassılaşmış villüsün olduğunu gösteriyordu, o yüzden Çölyak teşhisi kondu. Bu, Kasım 2009’daydı. Tek başına glütensiz diyetle Mart ayında tüm ilaçlarımı bırakabildim (tonlarca dolusunu!). Doktorlar her zaman bana, hayatım boyunca anti-depresanları kullanmaya ihtiyacım olduğunu yoksa başka bir intihar girişiminde bulanabileceğimi söylediler. İlaçları bırakınca çok daha iyi hissettim! Farklıydı! Şöyle düşündüğümü hatırlıyorum: Diğer insanlar böyle mi hissediyorlar? Şeker açlığım hala çoktu. Anksiyetem azalmıştı ama tamamen geçmemişti. Sanki hiç ertesi gün yokmuşcasına paketler dolusu glütensiz gıda yiyordum. Altı ayda 36 kg geri aldım. Tüm glütensiz kurabiyeler, kekler ve makarnalar... Midem ağrımaya devam ediyordu. Birden bire kahve içemez oldum; başımı döndürüp beni yere seriyordu. 10-11 yaşlarımdan beri çok fazla kahve içiyordum! Ayrıca birden bire sigara da içemez olmuştum. Bu tuhaf duyguyu, sigara içtikten ve tamamen uyuşturucu aldıktan sonra hissetmiştim. Bir gün, 15 yıl boyunca günde bir paket içtikten sonra sigarayı aniden bıraktım. Ayrıca, glütensiz diyet de beni kötü hissettirmeye başlamıştı. Eklemlerin korkunç ağrıyordu, çoğu günler uyuyamıyordum ve sabahları uyanamıyordum. Ve şimdi de, farklı yiyeceklere reaksiyon göstermeye başlamıştım. Migrenlerim artmıştı. “Doğal Aromalar” yüzümü şişiriyordu, soya lesitini (ve diğer tüm soyalar) bacaklarımda isilik çıkarıyordu, mısır ve tapyoka kolllarımın önlerinde isilik çıkarıyordu ve her şey bana mide ağrısı yapıyordu. Kokular da beni rahatsız etmeye başlamıştı. Tüm saç ve banyo ürünleri bana korkunç migren yapıyordu. Süt ürünlerini çıkardım.
Sonra Sally Fallon’un “Nourishing Traditions” (Besleyici Gelenekler) adlı kitabını okudum ve bunun benim için doğru yol olduğunu biliyordum. Kitabı saplantılı bir şekilde okudum ve Ağustos 2010’dan itibaren saf bal dışındaki bütün şekerleri kesmeye başladım. Nemli tahılları denedim ama onları da sindiremediğimi fark ettim. Hayatımda ilk kez canlanmıştım ve pişirmeyi öğrenmiştim. Vücudum neye ihtiyacım olduğunu dikte etmeye başlamıştı. Markete gittim ve nasıl pişireceğimi bilmesem de, birden bire yeşil renkli sebzelerden aldım çünkü iyi görünüyor ve kokuyorlardı! Bu, çoğu yiyecekte de oldu. Tavukları kızartmayı, haftalık et suyu yapmayı, ev yapımı çorba yapmayı, ciğer yemeği ve fermente sebze yapmayı denerken kendimi besleme süreci kutsal olmuştu! Onu ne kadar çok sevmiştim ve ne kadar daha iyi hissediyordum! Doğal olarak kilo kaybettim ve her şey iyi gidiyor görünüyordu. Tavuk derisi açlığı çekiyordum ve sıklıkla her gün yemek istiyordum. Ancak yeni yiyecek hassasiyetlerim başlamıştı; yiyecekleri çıkarıp eklerken her gün yeni semptomlarla uğraşıyordum. Ne yazık ki, adet kanamalarım durdu ve Aralık’dan Mart 2011’e kadar 27 kg aldım. Uykum sırasında 1 kg’a yakın bal yiyordum. Tüm eski şeker açlıklarım geri döndü. Bana çiğ süt verebilecek bir çiftçi buldum ve o beynime oldukça yardım etti, ama mideme değil. Sütten şişmiştim ama kan şekerim çok sabitti!.
Bu beni GAPS Diyetini yapmaya itti. GAPS kitabını, “Nourishing Traditions” kitabını aldığım sırada geçtiğimiz Ağutos ayında okudum ve “Yapabileceğimi bilmiyorum...” diye düşündüm. Yeni baskısını tekrar okuduktan sonra ve “GAPS Guide” (GAPS Rehberi) kitabını da okuduktan sonra, ihtiyacımın o olduğunu biliyordum. Yiyecek ve iyileşmenin hikayesi, benim hayatımın ana hikayesi. Ve her zaman onu o şekilde görmesem de, biliyorum ki o bir çağrı; ve GAPS ile, yiyeceklerle ve iyileşmeyle insanlara yardımcı olmak istiyorum.
GAPS’a Mayıs 2011’de başladım ve altı aydır GAPS Giriş Diyetindeyim. GAPS Diyeti beynimi tamamen değiştirdi! Daha sakinim, daha az anksiyetem var ve kafamda çocukluğumdan beri sürekli süren ses olmadan başkalarıyla gerçek otantik kendim olabiliyorum. Depresyonum fark edilemeyecek noktaya geldi ve bu, hayatı boyunca eğer ilaç kullanmazsa sürekli olarak hastanede kalması gerektiği söylenen kadına oluyordu. Bu GAPS’ın gerçek hediyesi ve mucizesiydi! Artık işlerin nasıl üstesinden gelebildiğim inanılmaz! Önceden, en küçük şeyler bile bende panik ve anksiyete yaratırdı. Artık hayatı daha önce hiç yapmadığım gibi planlayıp ele alabiliyorum ve kendimi dünyanın bir parçası gibi hissediyorum. İnsanlarla konuşmakta ve onlara ne ifade ettiğimi söyleyebilmekte çok daha becerikliyim. Midem, hayatımda ilk kez düzleşti. Karnımın üstünde sürekli ağrı olurdu, o da geçti ve geçtiğinde gözlerim daha parlak ve net oldu, görmem gelişti ve zihnim daha da sessizleşti. Cildim yumuşadı ve daha da yumuşamasını umuyorum – hayatım boyunca kuru, isilikli bir cildim vardı ve onun içten dışa geliştiğini hissediyorum -. Ağzımın içindeki ve dişlerimin üzerinde hayatım boyunca duran ince tabaka geçti ve artık tüm gün boyunca balgam öksürmüyorum. Tırnaklarım önceden yarılıp ayrılırken, çok daha güçlenmeye başladı. Eklemlerimdeki ağrı neredeyse tamamen kendini düzeltti... Ve astımım iyileşti! Mevsimsel alerjilerim de ortadan kalktı. Kan şekerim tamamen sabitlendi!! Bunlar sadece en fark edilebilir semptomlar ve çok daha fazlasının kendini göstereceğini biliyorum. GAPS’ın size, bedeninizle iletişimde olmanızı ve onu gerçekten dinlemenizi sağlamasını seviyorum. GAPS gıdaları, bedeninize konuşan bir dil gibi! GAPS hayatımı ve dünya görüşümü gerçekten değiştirdi. Artık, her şeyin bağırsağınızın sağlığına bağlı olduğunu anlıyorum. İyileşmeye devam ettikçe, bu mesajı başkalarına da yaymak istiyorum. Berkeley California’da yer alan ve Jessica Prentice’in, “Three Stone Heart” Topluluk Destekli Mutfak’da işlettiği Yemek Pişirme ve Mutfak Gelenekleri programına başvurdum ve kabul edildim. Jessica Prentice, bu sene WAPF konferansında konuşmacı ve ben onun vizyonunu da çok takdir ediyorum.
GAPS mesajını, gıdalarla başkalarını iyileştirme ve yemek pişirme yoluyla yaymak istiyorum ve GAPS Diyetini sürdürürken, onun mutfağında ondan öğrenerek pişirmek, ilk büyük adım. Three Stone Heart Berkeley’deki Geleneksel Yiyecekler Topluluğunda GAPS’ın bir yüzü olmak istiyorum ve sonra becerilerimi, orada mücadele veren insanlara yardımcı olmak için Minneapolis, Minnesota’ya taşımak istiyorum. GAPS mesajını yaymak istiyorum! Asıl program için burs kazandığım için şu anda, oraya taşınmak ve dört ay yaşamak için para biriktiriyorum. İnanıyorum ki bir yol bulacağım.
Dr. Natasha, GAPS Diyetini yarattığınız için size kalbimin derinliklerinden teşekkür ederim! Hayatımı değiştirdiniz ve beni çok çok daha iyi bir sağlığa kavuşturdunuz. Kolay olmadı ama geçirdiğim tüm o ağrı, hastalık ve acılardan milyon kez daha kolaydı. Ben GAPS’ın tam bir RESMİYİM ve iyileşiyorum. . Çok bilgesiniz ve bu programı bulduğum için kutsanmış hissediyorum, teşekkürler sevgili Dr. Natasha!!! GAPS yolculuğuma devam edeceğim ve eğer hayat boyu süren alerjiler, sindirim sorunları, çölyak, intihara meyilli depresyon, kendimi kesme, yeme
Dr. Natasha Campbell McBride'ın yorumu: “Ne üzücü bir hikaye! Hikayeni dünya ile paylaştığın için çok teşekkürler Lydia! Çoğu kişi, bu durumda olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamıyor. Hikayen, okuyucuların onu yaşamasını ve hissetmesini sağlıyor. Kendini yaşadıklarından çekip çıkarabildiğin için, Tanrı seni kutsasın!”